saolasın kaan bu isim altında isallah daha guzel seylere imza atarsın baslangıcı bizden :d
Anzadria ~ Tanışma

Ewing sakin adımlarla küçük çiftliğinin yolunu tutuyordu. Arkasında at arabası kış için tüm erzağıyla Fartowl kasabasından yaklaşık 1 saat önce ayrılmıştı. Hala bir o kadar yolu vardı ve akşam olmadan eve varıp tüm erzağı yerleştirmek istiyordu. Bir süre sonra evi çok uzaklarda belli belirsiz gözükmeye başladı. Tek başına gelmişti 3 yıl önce buraya. Çok uzaklardan geldiği söylenirdi ancak nereden ve neden olduğunu kimsenin bilmediği de bir gerçekti. Geldiğinde parasız ve bitkindi. Kasaba halkı epey uzaktaki bu evi verdiler ona. Tek oda küçük bir kulübeydi aslında ama onun için evdi. Yanında küçük bir ahırı ve arka bahçesinde de evden çok da büyük olmayan bir tarlası vardı. Harabe olarak aldığı evi tek başına onarmıştı ve burayı kendi evi olarak görüyordu.
Evinin görüntüsü yavaş yavaş belirginleşirken, Ewing uykusuz ve bitkindi. Geceyi çok rahatsız bir han odasında geçirmiş ve bütün gün alışveriş yapmıştı. Gözleri arada kendiliğinde kapanıyor, ancak atının toynak sesleriyle tekrar kendine geliyordu. Artık çok az bir yolu kalmıştı ki, evinin ilerisindeki ormanda çok büyük bir ışık gözlerini adeta kör etti. Bir süre şaşkınlığını üzerinden atamayan Ewing hızlıca evine doğru yol aldı. Atını ahıra bağlayıp erzak arabasını da kenara bırakır bırakmaz ormana doğru koşturmaya başladı. Eğer bir yangın varsa bu kendisi ve evi için de hoş olmazdı.
Ewing hızlıca ormanın içine girdi. Daha önce buralarda gezindiyse de ormanın içine girmeye hiç cesaret edememişti. Ağaçların yeri kaplayan kalın kökleri arasında dengesini sağlamaya çalışırken, daha önce görmediği bir açıklık fark etti. Gerçekten böyle bir yeri nasıl atlamıştı? Güneş orayı o kadar aydınlatıyordu ki ormanla aynı yerde olduğuna inanmak çok zordu. Yavaşça son dalın üzerinden de atlayıp ayaklarını çimlere bastı. İlerleyerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Hiçbir şey yoktu. Etrafı dikkatlice süzdü. Belki de yanlış görmüştü. Sonuçta uykulu ve yorgundu. Evet, evet, yanlış görmüştü. Aklının oynadığı bir oyundu bu ona. Peki, bu açıklığı nasıl daha önce fark etmemişti? Belki de buraya gelmesi istenmişti. Acaba bu bir tuzak mıydı? Çevresini daha dikkatli süzmeye başladı. Bacağına bağlı bıçağını –Her ne kadar tarlasındaki yabani otları bile artık kesemese de- yavaşça çekti. Belki de burada yalnız değildi. Ewing bu düşüncesinde haklıydı.
Güneş ışınları kızıl teller üzerinde kayarken, Anzadria’nın neredeyse yere kadar uzanan saçları adeta bir alev gibi parıldıyordu. Üzerindeki bembeyaz kıyafet güzelliğini adeta perçinlemişti. Yüzünde ise duruluk vardı. Daha yeni aldığı bu güç belki de ona fazla gelmişti ki, bu durumun bulanıklığı hala üzerindeydi. Tören alanından az uzaklaşmıştı ancak keskin kulakları birinin hızlı adımlarla oraya doğru geldiğini işitti. Aslında kurallara göre oradan uzaklaşmalıydı fakat ne o bunu hatırlayabilecek durumdaydı, ne de şuan merakını yenebilirdi. Yavaş ve sessiz adımlarla açıklığa doğru yol aldı. Bir ağacın arkasından sinsice göz gezdirdi. Aniden bir şey koşarak açıklığa girdi. Çevresini büyük bir kuşkuyla süzüyordu. Görünmekten korkan Anzadria, ağacın arkasına geçti ve çevresindeki kuşlara içinden şarkılar söyleyerek zihinlerini kontrol etmek için izin aldı. Daha sonra tüm kuşlar ağaçların dallarında toplanmaya başladı. Hepsi adamı izliyor, Anzadria da bu görüntüleri onların gözlerinden görüyordu.
Neydi bu? Saçları yüzünün büyük bölümünü kaplamıştı ve teni ise bir o kadar sertti. Ancak bunların dışında kendisine ne kadar benziyordu. Şuana kadar hep yalnız olduğunu düşünmüştü. Çevresindeki perilerden olmadığı kesindi. Ancak hatırladığı en eski hatırasında bile bu ormandaydı ve ilk defa böyle bir şey görüyordu. Birbirlerine olan benzerliği onda tuhaf duygular uyandırmıştı. Adam birden geri döndü ve geldiği yoldan hızlıca yürümeye başladı. Görmesi gerekeni görmüştü ve artık evine dönebilirdi. Anzadria bu duruma biraz üzülmüştü. İçinden bir dürtü takip etmesi gerektiğini söylerken bir başka düşüncede ona kuralları hatırlatıyordu. Düşünceler zihninde birbirini kovalarken, Anzadria ani bir hareketle ileri atıldı. Koşar adım ilerlerken ağzından nameli birkaç söz döküldü; “Es wrathl guwl veu kann. Dez oul veu Ruann.” (Ormanın kalbi beni kutsa. Ruann’a ihtiyacım var.) Anzadria bir iki saniye içinde bembeyaz bir kurda dönüştü ve aynı hızda yoluna devam etti. Ewing’e yetiştiğini fark edince yavaşladı ve sinsice onu takip etmeye başladı. Kafasındaki bir düşünce hala ona geri dönmesini söylüyordu. Her ne kadar Aida gücünü ona devretmiş olsa da onun hiddetinden hala korkuyordu. Ancak bir hemcinsinin olması durumu onu çok heyecanlandırmıştı.
Adam hızlı adımlarla ormandan çıktı ve doğruca kulübesine girdi. Anzadria ormanın kenarında bekliyordu. Bir süre sonra Ewing erzaklarını almak için dışarı çıktı. Aldıklarını dolaplara yerleştiriyordu. Bu işlemi 5-6 defa yaptıktan sonra bitkin düşmüştü. Son malzemeleri de yerleştirdikten sonra, erzak arabasını ahırın içine çekip dışarı çıktı. Ahırın kapısını dikkatlice kapadıktan sonra –Kilidi bazen kendiliğinden açılıyordu- bitkin bedenini dinlendirmek için yatağının yolunu tuttu. Yatar yatmaz derin rüyalara daldı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Anzadria gerçek şekline geri dönmüş bir şekilde hala orada bekliyordu. Sessizliği dinledi ve adamın uyuduğunu anladı. Hafif adımlarla ahıra doğru ilerledi ve kapısını açtı. Ewing’in genç atı, Anzadria’yı görünce paniklemiş olacak ki toynaklarını yere vurup kişnedi. Anzadria narin sesiyle; “Wuart vot dez eres, gerth zau por’ah.Resz wauh as.” (Doğaya zarar vermek benim görevim değil, sakin ol çocuğum.) dedi. At yavaşça doğrulup ona baktı ve başını öne eğdi. Fakat bunca ses Ewing’i uyandırmıştı. İçerden gelen sesleri duyan Anzadria hızlı adımlarla ahırdan çıkıp ormana kaçtı. Ewing kapıdan dışarı uzanıp; “Kim var orda?!” diye bağırdı. Alacağı tek cevap uzaktaki ağaçlardan birinde duran bir baykuşun sesiydi. Ewing yavaşça dışarı çıktı. Az ilerlemişti ki ahırın kapısının açık olduğunu fark etti. İçeriye baktı ancak atı Sidhu’dan başka hiçbir şey yoktu. Şüpheli bir şekilde bir süre etrafa baktıktan sonra, yorgunluktan kapıyı düzgün kapatamadığını düşünüp kapıyı tekrar kilitledi. Hala yorgundu ve uyuması gerektiğini düşündüğünden evine geri döndü.
Aradan bir süre geçtikten sonra ay ışığının altında Anzadria tekrar belirdi. Sessiz adımlarla evin kapısına doğru yanaştı ve aynı sessizlikle içeri girdi. Ev onun alışık olmadığı bir olguydu, bir duvarda kaplar asılıydı ve altında dolaplar vardı. Bir başka tarafta eski bir masa ve 1i tozdan griye dönmüş 2 sandalye vardı. Diğer bir köşede ise Ewing’i gördü. Kıvrılmış bir şekilde uyuyordu. Yavaşça yanına yaklaştı ve eğilip yüzünü inceledi. Gerçekten bu dünyada tek değil miydi? Anzadria bunları düşünürken, Ewing birden gözlerini açtı. Göz bebekleri çok yakınında duran Anzadria’yı görünce 2 siyah inci halini aldı. Hızlı bir şekilde doğrulan Ewing “Sen kimsin?!” diye bağırdı. Anzadria bir anlık korkuyla geriye çekildi. Tam kaçmaya yelteniyordu ki Ewing onu durdurdu. “Evimde ne işin var?” “Adın ne?” “Neredensin?” gibi seri sorularla Anzadria’nın aklını karıştırıyordu. Anzadria’nın bilmediği bir dildi bu. Anlaşamayacaklarını fark edince Ewing’in zihnine girdi ve onunla konuşmaya başladı. “Sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim. Adım Anzadria. Senin adın nedir ölümlü?” Ewing beyninin içinde dolanan seslere düşünceleri ile cevap verdi. Her ne kadar evine girmiş bir yabancı olsa da Anzadria’nın güzelliği Ewing’i çok etkilemişti. Hatta belki de gerektiğinden çok.
Ewing yalnız yaşıyordu. Geldiği 3 yıl içinde evine sadece 1 kez ziyarete gelinmişti ki o da hasta olduğu için şifacıydı. Ewing bunun gibi pek çok şeyi düşünürken Anzadria “Beni gördüğünü unut Ewing, senin için bir hayalden ibaretim. Uyandığında normal hayatına devam et.” dedi ve koşarak dışarı çıktı. Ewing peşinden gitse de onun hızına yetişmesi mümkün değildi. Anzadria kısa zamanda ormanın içinde kayboldu.
Ondan sonraki bir hafta boyunca Ewing, Anzadria’dan başka bir şeyi düşünemez oldu. Her gece, onun gelme ihtimali için bekliyor, uyuyor taklidi yapıyor uykuya dalınca da genelde rüyasında o geceyi görüyordu. Bu sırada Anzadria ise Aida’nın huzuruna gelmişti. Aida 2 gün içinde tüm gençliğini ve rengini kaybetmişti. Zor çıkan sesiyle; “Anzadria kuralları biliyordun. Dışarı çıkmamalıydın.” dedi. Bakışları çok sertti her şeye rağmen. “O, bana çok benziyor. Benim bu dünyada tek olduğumu söylemiştin. Ancak benim bu durum hakkında artık şüphelerim var.” Aida yalan söylediğinin düşünülmesine gerçekten sinirlenmişti. “O bir insan Anzadria! Görünüşünüz benzer olabilir ancak sen bir insan değilsin ve onlar asla senin kudretine erişemezler! Seni gördü mü Anzadria? Bana doğruyu söyle!” Anzadria bir süre düşündükten sonra yalan söyleyemeyeceğini hissederek; “Evet gördü.” dedi. Aida biraz daha sinirli bir şekilde; “Öldür onu! Ve sakın bir daha bir başkasının, özellikle bir insanın seni görmesine izin verme! Bu ben bu ormandan ayrılana kadar gerçekleşecek Anzadria!” Anzadria başıyla selamlayarak Aida’nın huzurundan ayrıldı.
Geçen günler boyunca Anzadria bunu nasıl yapacağını düşünerek geçirdi. Ancak Aida’nın zamanı tükeniyordu ve bu bir emirdi. Yapması gerekeni yapmalıydı. Anzadria, Ewing’in evine doğru yola çıktı. Ormanın kenarına geldiğinde Ewing’i bahçesiyle uğraşırken gördü. Doğaya saygılı olduğunu düşündü bir an. Onu öldüremezdi. Hiçbir canlı bir başka canlı tarafından öldürülmeyi hak etmiyordu. Ne yapabileceğini düşündü ve o an aklına bir fikir geldi. Hızlı adımlarıyla Ewing’in evine doğru yaklaştı. Onu gören Ewing ise ona doğru yürüdü. Karşı karşıya geldiklerinde Ewing çok heyecanlıydı. Tam konuşmak istemişti ki Anzadria onu susturdu. “Ewing, yaptığım şey büyük bir hataydı. Seni öldürmem gerekiyor ancak bunu yapamam. Ben bir katil değilim. Bu yüzden zihninden benimle alakalı her şeyi alıyorum Ewing. Hayatını yaşamaya devam et. Şuandan itibaren benimle alakalı hiçbir şeyi hatırlamayacaksın. An zweuhl arsn gehl!”
Ewing olduğu yere yığıldı. Anzadria ise koşarak oradan uzaklaştı. 1-2 gün içinde oradan geçen göçebeler Ewing’i baygın bir şekilde buldular. Evine taşıyıp uyanmasını beklediler. O gece Ewing yavaşça gözlerini açtı. Çevresinde ikisi kadın, üç kişi vardı ve meraklı gözlerle onu izliyordu. Ewing’in uyandığını gören adam; “Ne oldu sana böyle?” diye sordu. Ewing göğsündeki acıyı hissetti ve terlemeye başladı. “Bilmiyorum Aa.. An.. Anzad..ria..” Ewing tekrar başını yastığa koydu ve uykuya daldı. Anzadria, Ewing’in tüm hatıralarından silmişti kendisini. Ancak unuttuğu bir şey vardı:
Ewing’in ona duyduğu aşk..

Bu konu Kaankha tarafından düzenlendi(2009-01-11 13:10, 15 yıl önce)
@kaankha

Bu sonuncusu baya bir uzun, okurken kendimden geçtim ama güzel olmuş. Ellerine sağlık :)
teşekkürler. evet biraz uzun ancak umarım okudugunuza degmiştir..
Güzel Hikaye Paylaştığın İçin Teşekkür Ederim.
Senden Daha Hikaye Bekleriz Role Playi Kurtarıcak Çok Kişi Yok Başarılar.
Teşekkürler Marlock ilham gelirse belki 3.bir bölüm yazabilirim..
Kaan daha bitmedimi masallah :d neyse sen yazdıkca bana msj atarsan yada msn den ulasırsan sevinirim takip ediorum ben konuyu ama kacırabiilirim bu gun acıyoruz isallah anzadria yı gercekden bi varlolus olacak uo icin :D bu anlamlı soz ve anlamlı hikaye icin sana tekrardan tesekkur ederiz . 2 3 gune hazırlıcas isallah :D tekrardan tesekkurler kaan kardesim.
u-s yi uzun süreden beri takip edemiyorum , yeni okudum ; çok başarılı bence. Özellikle ikinci bölümün bitişini oldukça başarılı buldum . Tebrikler ...
Ben teşekkür ederim =)
Novice
-0.500001
Helal olsun vallaha biraz gecte olsa soyliim dedim anca okuma firsati gecti elime ve bunu fazlasiyla haketti bilmiyorum hala takip edion mu forumu ama gelecek bolumu sabirsizlikla bekliom..
Mesajını şans eseri gördüm. Nadir bakıyorum haklısın.. Bir önceki farkedişimde 3. bölüm ve sonrası için bir fikir bulamamıştım. Ancak şuan sonuna kadar buldum.. Yazmaya başlayacağım birazdan.. (Nargilemi alıp, moduma girmem lazım hehe :P)



Üye Ol veya Giriş Yap

Bu forum başlığına mesaj atmak istiyorsanız hemen üye olun veya giriş yapın.