Hesabına erişemeyen eski üyeler Discord üzerinden yardım alabilir.
Bakışlarını üstümde yoğunlaştırmış beni izliyordu. Gözlerinde isimledirilemeyecek bir şey vardı ve o şey beni kendine doğru çekiyordu. Tanrım, onlar arasında kendimi yitirmem an meselesiydi. Kendimi toplamaya çalışarak yutkundum. Heyecanlandığımda veya gergin olduğumda midemden gelen ekşi-acı bir tatla boğuşmak zorunda kalırdım. Sol elimdeki plastik bardağa ek olarak sağ elimdekine de biraz bira doldurdum ve yürümeye başladım.



Tanrı aşkına %2 alkollü birayla kim sarhoş olabilirdi ki?! Neyse ki tedarikliyim, iç cebimdeki İspanyol brendisi ve parti sahibinin çamaşır sepetinde sakladığı meyveli votkalar iş görebilir.



Aklımdan bazı düşünceler geçerken farkında olmadan onun yanına gelmiştim. Suratıma bakıp gülüyordu, davetkâr bir gülüşten ziyade halime gülüyor gibiydi. Sanırım düşüncelerimin gerginleştirdiği yüz ifademi midemden gelen ekşilik tamamlamış ve beceriksiz pandomimcilere dönmüştüm. Gülüyordu fakat sahte bir nezaketle gülüşü gizlemiyordu, bu hoşuma gitmişti. Dudaklarıma ufak bir kıvrım kazandırarak onu bir anlamda selamladım. O da küçük ama etkili bir tebessümle karşılık verdi. Şimdi gözlerinde o daveti görebiliyordum, daha fazla uzatmadan yanına oturdum. Oturduğum anda yayların derime nüfuz ettiğini hissettim. Kanepe rahatsız ve çirkindi ancak onun sağladığı hissiyat batan demir parçalarına değerdi



Ufak bir iki tanışma cümlesinden sonra gerginliğim erimeye başlamıştı. O konuşurken çehresini inceliyordum. Ses tellerinden dudaklarına ulaşan ve yakut rengi dudaklarında mana kazanan kelimeleri bir şarkıymışcasına cümleleşiyordu. Sesinin birden fazla rengi olduğu dikkatimi çekti. Normal bir rotada seyreden sesi zaman zaman sopranoya kayıyordu ve ortaya çıkan tiz ses içimi gıcıklıyordu. Ev sahibinin -kim bilir nerden bulduğu- renk değiştiren ışıklar gözlerine çarpıyordu ve dudaklarıyla tezatlı bir uyum içersindeki zümrüt rengi gözleri ortaya çıkıyordu. Bir süre daha böyle devam ettikten sonra sonunda gözlerinde kendimi yitirdim.



Hala konuşuyorduk, bir an için bilincimi yitirip gözlerinde bir yolculuğa çıkmıştım. Dağlara, tepelere zıplayan beyaz tavşanı izliyordum durmaksızın. Ansızın Morpheus çalılar arasından çıktı ve uzisiyle yerleri beynimle boyadı. O an gerçek dünyaya döndüm ve onun konuşmadığını fark ettim. “Değil mi?” dediği an bir şeyler söylememi beklediğini hissettim. “E.. Evet…” diyerek onaylayabildim sadece akabinde gay olduğumu ve annemi öldürdüğümü kabullenmemin ne kadar cesaret gerektirdiği bir şey olduğundan bahsetti ve o tiz kahkahalarından birini attı. Utanıp sıkılmam gerektiğini hissetsem bile sanırım pek umurumda değildi. Yüzüne bir gülümseme yayıldı ve beni ev sahibinin kanepeleri sağa sola iterek hazırladığı “piste” çıkardı.



Brazilian hits bozması birkaç parçadan sonra DJ i öldürmem gerektiğini anlamıştım. Tezgahın üzerinde duran tirbuşonu kapıp DJ in şahdamarına saplamak üzere yerimden fırladım ve… Yeşil gözlü kız adımı bir iki kez tekrarlayarak beni sadist fantezimden uyandırdı. DJ şanslı günündeydi, şarkı slow a kaymıştı ve bu da daha tatlı bir dans için idealdi.



Karanlıktan Şafağa filminden fırlamış gibiydi ambiyans, slow müzik etkisindeki libidosu tavan yapmış kızlar/erkekler - birazdan da Soul Kitchen’a kayacak; herkes ansızın afrodizyak etkili tatlıların etkisiyle sevişmeye başlayacak gibiydi. Çamaşır sepetinde demlenmiş içkiler sanırım herkesi çakırkeyif etmişti.



Danstan yorulup kanepenin yolunu tuttuk. Enerji kaybını telafi etmek amacıyla tezgâhtaki brownielerden üç beş tane kaptım ve yanına iliştim. Brownieyi büyük bir iştahla yedi. Ne derseniz deyin ancak bana göre bir kadının yemek yemesini seyretmek son derece estetik hatta bir boyutta –pornografik sayılmayacak bir boyutta erotik bir şeydir. sonuçta hayat estetiksiz erotizmden ibaret değil midir?- . Biraz daha konuşmaya devam ettikten sonra ev sahibinin bir Amerikan klişesini daha gerçekleştirdiğini fark ettim. ESRARLI BROWNIE?! SENİ KÜÇÜK APTAL! … Yüksek entelektüel düzeydeki geyiklerin sonu yine pistte gerçekleşti. Dans dans dans… Gözlerini hatırlıyorum, yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Çilekli şampuanın oluşturduğu güzel kokusu genzimi yakıyordu. Dudaklarının dudaklarıma değeceğini umut ederek ona yaklaştım. O ise dudaklarımı parmaklarıyla mühürledi, geri kalan parmaklarını kendi dudaklarına götürdü; ve onları öptü. Daha sonra dudağımdaki parmakları çilekli rujuyla tatlanmış parmaklarıyla değiştirdi ve uzaklaştı, bunun üzerine ben de tütsülenmiş beynim ve alkolümün içindeki kanla beraber herhangi bir yerde sızdım



Ertesi Gün



Tyler Durden kafama vuruyor… Tyler Durden kafama vuruyor… Tyler Durden kafama vuruyor… Hayır, ev sahibi üzerinde bir t-shirt ve slip beyaz donuyla Guitar Hero: AEROSMITH oynuyor. Aydınlanan ortamda gözlerim onu arıyor. Büyük bir ümitle evi arıyorum ancak yataklarda uyuyakalmış sevişgen gençler ve kusmuğu içinde boğulmuş ümitsiz ruhlardan başka bir şey bulamıyorum. Cebimden küçük siyah bir sigara çıkarıyorum ve onu yakıyorum.



Ona aşık olmamanız için, onu asla görmemiş olmanız lazım. Ondan korkun, çünkü o sadece kirpiklerine vereceği kıvrımlarla sizi ruhunuzu şeytana satmak konusunda ikna edebilir…

---

Çişim geldi.



*ayberkozen~ Eylül ‘10
Gerçekten güzel, çok beğendim.
Novice
11.9
Hoş:utangac1
Teşekkürler.

Üye Ol veya Giriş Yap

Bu forum başlığına mesaj atmak istiyorsanız hemen üye olun veya giriş yapın.