Master
59.2997
Geçen sene mayıs ayı gibi yazmaya başladığım, ancak tamamlamaya vaktimin olmadığı amatörce bir hikayemi paylaşmak istedim. Umarım bir gün tamamlamak için gerekli boş vakti bulabilirim (:



Bulunduğumuz çağda, daha dünya üzerinde hüküm süren tarafların savaşlarının başlamadığı tarihten önce, ormanların içersinde gizlenmiş bir elf köyünde, elf soyları ile orkların aralarının iyice kızıştığı, mevsimin kış olduğu bir zamanda doğdu yıllar önce Aikanaro. Sapsarı uzun saçları ile büyüleyici bir yakışıklılığı vardı. Elf köyünde çok usta ok ve yay kullanan birisiydi ve elflerin çoğu tanırdı onu.



I. Bölüm;


Yine bir gün elinden düşürmediği yayı ile çalışmaya gitme üzere evinden çıkmış olan Aikanaro’nun yanına köyün en yaşlı elflerinden bir tanesi olan Elrohir yaklaştı ağır, ağır. Yaşlılıktan zaten dışarıda yağan kar yüzünden engebeli bir hal almış yollarda kendi başına yürümesi çok zordu. Elinde bastonu ile yavaş yavaş Aikanaro’nun yanına doğru geldi yaşlı elf ve “Aikanaro benimle birkaç dakika gelebilir misin?” dedi. Aikanaro çalışmaya gitmek için sabırsızlanıp acele etmesine karşın yaşlı elf ile gitmeyi kabul etti. Yaşlı elfin sağ koluna girerek yavaş yavaş yaşlı elfin evine doğru ilerlemeye başladılar. Aikanaro yolda ilerlerken yaşlı elfe “Acaba niye gidiyoruz?” diye sordu. Yaşlı elf “gidince konuşalım burada konuşulacak bir şey değil bu” dedi bir yandan öksürerek. Artık Elrohir’in evine gelmişlerdi. Elrohir ağaçtan yapılmış evinin kapısını iteleyerek açtı ve Aikanaro ile içeriye girdiler. Elrohir “ beni takip et..” dedi Aikanaro’ya. Aikanaro hala ne olduğunu anlamamanın şaşkınlığı ile Elrohir’i takip etti. Elrohir ile evin mahzenine indiler merdivenlerden yavaş yavaş. Elrohir aşağıya indikten sonra yerde serili olan halıyı kenara çekti. Halının altından bir kapak çıkmıştı, elini cebine attıktan sonra bir anahtar çıkarttı. Anahtarı kapağa takıp anahtarı çevirdi ve kilidi açtı. Kapak açıldıktan sonra aşağıya doğru inen bir merdiven çıktı ortaya, ama aşağısı oldukça karanlıktı. Elrohir “Şurada asılı duran lambayı eline al ve beni takip et.” dedi. Aikanaro lambayı aldıktan sonra Elrohir’in arkasından merdivenden aşağıya inmeye başladı. Merdivenden aşağıya indikten sonra Duvarda asılı duran lambaları yaktı Elrohir. Aşağısı bir sığınağa benziyordu ama daha çok bir gizli oda gibiydi. Masa, sandalyeler, kitaplar vardı. Elrohir,”Şöyle otur.” dedi Aikanaro’ya. Aikanaro saldalyelerden bir tanesine oturdu. Elrohir köşede duran sandığı açarak birkaç bez parçasına sarılı bir şeyler çıkarttı, masanın üzerine koydu. Tozlu bez parçalarını açmaya başladı. Bezler açılınca içinden bir tane kitap çıkmıştı. Kitabı aldı üzerindeki tozları üfleyerek temizledikten sonra masanın üzerine koydu ve masaya oturdu. Elrohir, “Yıllar önce bir Delving isimli bir hobbit arkadaşımdan almıştım bu kitabı. Şimdi bu kitabı almanı ve hobbit şehrine gidip Delving’i bulmanı, bulduktan sonra da bu kitabı ona teslim etmeni istiyorum. Teslim ettikten sonra sana bir şey vericek. Verdiği şeyler senindir. Ama tek ricam var kitabı açıp okumaman.” Dedi Aikanaro’ya. Aikanaro düşünceli bir hal ile “Ama..” diye başlayacakken konuşmalarına engel oldu bir anda Elrohir. “Dediklerimi yap, hobbitin sana vereceği şeyi görünce istersen tekrar gelip konuşmana devam edebilirsin ama dediklerimi yaptıktan sonra devam et, şimdi bir şey söyleme.” Dedi. Aikanaro’nun aklı iyice karışmıştı, birkaç saniye durdu ve “ Tamam kitabı götüreceğim” dedi Elrohir’e. Elrohir’in yüzünde bir tebessüm oluştu. Aikanaro kitabı alıp evden çıkmak için merdivenlerden üst kata çıkacağı anda Elrohir “kitaba çok dikkat et, yolda başına bir şeyler gelmesini istemiyorum, kendine çok dikkat et!” dedi. Aikanaro hala şaşkın bir halde yukarıya çıkmaya devam etti. Evin kapısına varıp kapıyı açtı ve dışarıya çıktı. Elinde kitabı tutarak evine doğru gitmeye başladı. Yolda içinden “ Acaba neden kendine dikkat et dedi?” diye geçiriyordu. Evine vardıktan sonra kitabı kenarda duran masanın üzerine yerleştirdi. Sandalyenin üzerine oturdu ve kitaba bakarak düşünmeye başladı. “Acaba kitabı açsam mı?” diye geçirdi içerisinden, ama Elrohir ısrarla kitabı açmaması gerektiğini söylemişti. Bir yandan da merak ediyordu acaba açsam mı diye. Bir anda kalkıp kitabı eline aldı ve açmak için davrandı. Ama açmaktan vazgeçip masanın üzerine geriye koydu. Hava kararmaya başlamıştı. Kitabı kitaplının arka taraflarına doğru sakladı, lambaları söndürüp yatağına yattı. Ama uyuyabileceğini düşünmüyordu heyecanından. Birkaç dakika yatakta döndükten sonra yorgunluğu yüzünden uyuyakalmıştı.

Sabah olmuştu. İçerisine bir ürperti gelmişti. Gözlerini açtı. Etrafa bakındıktan sonra etrafın dağıldığını, kitaplıktaki kitapların yerlere saçıldığını, bütün eşyaların darmadağın olduğunu gördü. Kapısı da aralıktı. Hırsız mı girdi diye düşünmeye başladı. Aklına bir anda Elrohir’den aldığı kitap geldi ve aniden yataktan fırlayarak kitaplığın yanına gitti. Kitabı sakladığı yere baktı ama kitap yerinde yoktu. Yerdeki kitapları da inceledi yere düşmüş olabilir diye. Ama kitap yerde de yoktu. Evinde başka kayıp bir şey olup olmadığına baktı. Her şeyi yerli yerinde duruyordu ama bir tek şey dışında. Hemen Elrohir’in yanına gitmek üzere yola evinden büyük bir hız ile koşmaya başladı.Elrohir’in evine vardı ve kapısının hızlı hızlı vurmaya başladı. Elrohir kapıyı açtıktan sonra direk içeriye koştu Aikanaro. Elrohir, “neler oluyor?” diye bağırdı. Aikanaro soluk soluğa,”Dün bana verdiğin kitap..”Elrohir daha bir heyecanlı şekilde, “evet ne oldu.?” Aikanaro, “o kitap bu sabah çalındı. Hava aydınlanınca uyandığım zaman baktım ki evim darmadağın olmuş. Bütün eşyalar, kitaplar yerdeydi, ama senin bana verdiğin kitap yoktu. Sadece kitap çalınmış. Kimin yaptığı hakkında bir fikrin var mı?” dedi Elrohir’e. Elrohir birkaç saniye düşündükten sonra, “hiçbir fikrim yok ancak o kitabı kimse okumadan önce bulmalısın..” dedi Aikanaro’ya. Aikanaro evden dışarıya çıktı ve kendine evine doğru yol almaya başladı. Evinden içeriye girerken bir şey dikkatini çekti. Evinin kapısının önünde bir yöne doğru ilerleyen çamurlu ayak izleri vardı. Hemen evinden yayını alıp izleri takip etmeye başladı. İzler ormanın içerisine doğru gidiyordu. Ormanın içersinde ilerlerken az ileride bir çamur birikintisi gördü. Ayakkabıdaki çamurlar burada oluşmuştu sanırım. Çimenlerin içerisinde ayak izlerini izlemesi zor oluyordu ancak o izi sürmeye devam etmekte ısrarlıydı. Ağaçların yanından ilerlerken bir anda bir ses duydu ve kafasını sese doğru çevirdiğince kafasının hemen üzerinden bir mızrak ağaca saplandı. Hemen yere yattı ve mızrağın geldiği yöne doğru yayını germeye başladı. Çalılardan ayak sesleri gelmeye başlamıştı yaklaşan. Ses gittikçe yaklaşırken bir anda bir kurt sesi duyuldu ve bir anda büyük bir gürültü ile birisininin Daro i! diye bağırdığını duydum. Daha sonra inlemeler içersinde bir ses daha geldi. Ayağa doğru kalktım ve ağacın arkasına saklanıp seslerin geldiği yöne bakmaya başladım. Az ileride bir kurt ve ayaklarının altında paramparça olmuş bir insan vücudu vardı. Kurt öldürdüğü insanın etlerini kemiriyordu. Elindeki yayı iyice gerip kurda doğru yönelten Aikanaro korktuğunu açıkça belli ediyordu. Elleri titriyordu. Yayı bir anda bırakan Aikanaro’nun yayından fırlayan ok kurdun tam kafasına isabet etmişti. Kurt birkaç kere uluduktan sonra yere yığıldı kanlar içerisinde. Hemen koşarak kurt ve paramparça kanlar içersindeki insan cesedinin yanına doğru gitti. Cesetlerin yanına vardığında anladı ki ölen kişi bir insan değil bir elfti. Çünkü elfçe bağırmıştı kurt saldırdığında ve bedeni elf bedeniydi. Cesedi incelerken yan tarafa doğru düşmüş olan çantasını açtı. İçerisinden bu sabah evinden çalınan kitabı buldu. Kitabı sağ salim ele geçirmeyi başarmıştı. Artık o kişi kitabı okumuş olsa bile hiçbir şey bilemeyecekti çünkü kurt onu öldürmüştü. Ormanda cesetlerin yanından koşarak uzaklaşmaya başladı. Koşarak eve giderken kitabı da pelerinin altına saklamıştı düşmesin diye. Çok geçmeden evine varmayı başarmıştı. Evinin kapısını açtığı zaman içeride Elrohir’in oturduğunu gördü. Elrohir, “Ben de seni bekliyordum. Sağ salim kitabı bulmayı başardın mı?” diye sordu Aikanaro’ya. Aikanaro, “ Evet buldum. Kimsenin okumadığını da öğrenmiş oldum bulduğum zaman” dedi Elrohir’e. Elrohir, “Bu tarz bir şeyin tekrar yaşanmasını istemiyorsan o kitabı en kısa sürede Delving’e ulaştırmaya bak. İyi geceler.” Dedi ve evden çıktı. Aikanaro Elrohir’in dediklerinin doğru olduğunu düşünerek en kısa sürede hobbit şehrine varabilmek için eşyalarını toparlamaya başladı..

II. Bölüm;


Elrohir’in evine vardı ve kapısının hızlı hızlı vurmaya başladı. Elrohir kapıyı açtıktan sonra direk içeriye koştu Aikanaro. Elrohir, “neler oluyor?” diye bağırdı. Aikanaro soluk soluğa,”Dün bana verdiğin kitap..”Elrohir daha bir heyecanlı şekilde, “evet ne oldu.?” Aikanaro, “o kitap bu sabah çalındı. Hava aydınlanınca uyandığım zaman baktım ki evim darmadağın olmuş. Bütün eşyalar, kitaplar yerdeydi, ama senin bana verdiğin kitap yoktu. Sadece kitap çalınmış. Kimin yaptığı hakkında bir fikrin var mı?” dedi Elrohir’e. Elrohir birkaç saniye düşündükten sonra, “hiçbir fikrim yok ancak o kitabı kimse okumadan önce bulmalısın..” dedi Aikanaro’ya. Aikanaro evden dışarıya çıktı ve kendine evine doğru yol almaya başladı. Evinden içeriye girerken bir şey dikkatini çekti. Evinin kapısının önünde bir yöne doğru ilerleyen çamurlu ayak izleri vardı. Hemen evinden yayını alıp izleri takip etmeye başladı. İzler ormanın içerisine doğru gidiyordu. Ormanın içersinde ilerlerken az ileride bir çamur birikintisi gördü. Ayakkabıdaki çamurlar burada oluşmuştu sanırım. Çimenlerin içerisinde ayak izlerini izlemesi zor oluyordu ancak o izi sürmeye devam etmekte ısrarlıydı. Ağaçların yanından ilerlerken bir anda bir ses duydu ve kafasını sese doğru çevirdiğince kafasının hemen üzerinden bir mızrak ağaca saplandı. Hemen yere yattı ve mızrağın geldiği yöne doğru yayını germeye başladı. Çalılardan ayak sesleri gelmeye başlamıştı yaklaşan. Ses gittikçe yaklaşırken bir anda bir kurt sesi duyuldu ve bir anda büyük bir gürültü ile birisininin Daro i! diye bağırdığını duydum. Daha sonra inlemeler içersinde bir ses daha geldi. Ayağa doğru kalktım ve ağacın arkasına saklanıp seslerin geldiği yöne bakmaya başladım. Az ileride bir kurt ve ayaklarının altında paramparça olmuş bir insan vücudu vardı. Kurt öldürdüğü insanın etlerini kemiriyordu. Elindeki yayı iyice gerip kurda doğru yönelten Aikanaro korktuğunu açıkça belli ediyordu. Elleri titriyordu. Yayı bir anda bırakan Aikanaro’nun yayından fırlayan ok kurdun tam kafasına isabet etmişti. Kurt birkaç kere uluduktan sonra yere yığıldı kanlar içerisinde. Hemen koşarak kurt ve paramparça kanlar içersindeki insan cesedinin yanına doğru gitti. Cesetlerin yanına vardığında anladı ki ölen kişi bir insan değil bir elfti. Çünkü elfçe bağırmıştı kurt saldırdığında ve bedeni elf bedeniydi. Cesedi incelerken yan tarafa doğru düşmüş olan çantasını açtı. İçerisinden bu sabah evinden çalınan kitabı buldu. Kitabı sağ salim ele geçirmeyi başarmıştı. Artık o kişi kitabı okumuş olsa bile hiçbir şey bilemeyecekti çünkü kurt onu öldürmüştü. Ormanda cesetlerin yanından koşarak uzaklaşmaya başladı. Koşarak eve giderken kitabı da pelerinin altına saklamıştı düşmesin diye. Çok geçmeden evine varmayı başarmıştı. Evinin kapısını açtığı zaman içeride Elrohir’in oturduğunu gördü. Elrohir, “Ben de seni bekliyordum. Sağ salim kitabı bulmayı başardın mı?” diye sordu Aikanaro’ya. Aikanaro, “ Evet buldum. Kimsenin okumadığını da öğrenmiş oldum bulduğum zaman” dedi Elrohir’e. Elrohir, “Bu tarz bir şeyin tekrar yaşanmasını istemiyorsan o kitabı en kısa sürede Delving’e ulaştırmaya bak. İyi geceler.” Dedi ve evden çıktı. Aikanaro Elrohir’in dediklerinin doğru olduğunu düşünerek en kısa sürede hobbit şehrine varabilmek için eşyalarını toparlamaya başladı..

III. Bölüm;


Artık hobbit şehrine gitmek için hazırdı. Her şeyi aldığından emin olduktan sonra evinin kapısından dışarıya çıktı ve hobbit şehrine gitmek üzere yol almaya başladı. Yolda aklı son birkaç günde gerçekleşen olaylar yüzünden oldukça karışık durumdaydı. Dağların arasındaki yollardan ilerlerken aklında hep “acaba beni neler bekliyor?” sorusu dönüp duruyordu. Hava kararmaya ve kurtlar dağ eteklerine inmeye başlamıştı. Aikanaro her ihtimale karşı kendini hazırlayıp pür dikkat yoluna devam ediyordu. Güneşin iyice batmasını fırsat bilenler sadece kurtlar değildi. Aikanaro bir an kendisinin izlenildiği düşüncesine kapılıp etrafını incelemeye başladı. İncelerken bir anda duyduğu kurt uluması ile içi ürpermişti. Sırtında asılı olan yayını eline aldı ve yola o şekilde devam etme kararı aldı. Az ilerledikten sonra bir kurt uluması daha duyan Aikanaro artık iyice tedirgin olmaya başlamıştı. Ağaçların içerisinden ilerlediği için etrafı görmekte zorlaşıyordu. Tedirgin de olsa yoluna devam etme kararını aldı Aikanaro. Az daha ilerledikten sonra çalıların arasından hışırtılar duymaya başladı. Hemen yanındaki ağacın arkasına sağlanıp hışırtıların geldiği yöne doğru döndü. Ses gittikçe yaklaşıyordu sanki. Birkaç saniye sonra çalıların içerisinden bir insan çıkmıştı ve Aikanaro’nun üzerine doğru gelip “merhaba yabancı.” Dedi. Aikanaro ilk başlarda bu kişiden tedirgin olsa da iyi birisine benziyordu ve hem de ormanda tek başına olmadığına sevindi. Aikanaro yabancı adamın yanına doğru yönelip “merhaba” diye karşılık verdi ve daha sonra “Bu saatte buralar ne arıyorsunuz acaba?” diye sordu. Yabancı adam “şehre doğru gidicektim yolda birkaç kurt uluması duydum. Yolumda ilermeye devam ederken senin de şehre doğru ilerlediğini gördüm. Belki beraber gidebiliriz diye yanına geldim” dedi. Aikanaro birkaç saniye yabancıyı inceledikten sonra “ Tamam haydi daha fazla oyalanmadan gidelim, bu saatlerde burası pek tekin değil.” Dedi yabancı adama. Biraz ilerledikten sonra yabancı adam “şuradan gidersek daha kestirmeden şehre varabiliriz beni takip et.” Dedi Aikanaro’ya. Aikanaro’da “peki.” diyerek takip etmeye başladı. Artık yoldan iyice uzaklaşık dağların sapa bir kıyısına doğru ilerlemeye başladılar. Aikanaro ilerlerken bir anda aklına yaşlı elfin kitap hakkında söyledikleri geldi. O anda Aikanaro’nun kafasına arkadan birisi sert bir cisim ile vurdu ve Aikanaro baygınlık geçirerek yere yığıldı.

IV. Bölüm


Bir süre sonra gözlerini açtı yavaşça Aikanaro. Bir kulübenin içerisinde sandalyeye bağlanmış şekilde buldu kendisini. Başı ağrıyordu aldığı darbenin etkisi ile. Gözlerini iyice açtı etrafa bakınmaya başladı. Yandaki koltuğun üzerinde kendi çantası duruyordu ancak içeride kendisinden başka kimse yoktu. Sandalyenin arkasında bağlı olan ellerini oynatıp ipleri çözmeye çalışsa da başarılı olamadı. Birkaç saniye sonra tahta kapı gıcırtısını duydu ve iki kişi kulübeden içeriye girdi. Girenlerden birisi de yolda karşılaştıkları ve şehre beraber gitmeye karar verdiği yabancıydı. Aikanaro, “ siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz böyle?” dedi içeriye girenlere. İki yabancı kahkahalar atarak “neye benziyor yaptığımız?” diye cevap verdi. Aikanaro iyice öfkelenmişti ancak elinden hiçbir şey gelmiyordu. İki yabancı Aikanaro’nun ceplerini kontrol etmeye başladı. Bu iki kişinin şehirden kaçan hırsızlar olduğu anlaşılmıştı böylece. British muhafızları her yerde bu hırsızları araştırıyordu. Ancak hırsızlar dağların bulunduğu yerde saklanmayı tercih ediyordu çünkü British’in muhafızları bu bölgeye kadar ilerlemiyordu. Aikanaro’nun üstünü aradıktan sonra bir şey bulamayınca Aikanaro’nun koltuğun üzerinde duran çantasına doğru yöneldiler. Aikanaro bir anda “Hayır! O çantayı elleyemezsiniz..” diye bağırdı. Hırsızlardan birisi Aikanaro’nun yanına giderek bir tokat attı. Aikanaro’nun öfkesi yediği tokattan sonra iyice artmıştı ve artık kendini tutamıyordu, ancak elinden de hiçbir şey gelmiyordu. Diğer hırsız Aikanaro’nun çantasını yanına gidip çantasının fermuarını açtı. Daha sonra içerisinde duran kitabı fark edip çantadan dışarı çıkarttı, elinde kitap ile Aikanaro’ya dönerek, “Bu ne kitabı?” diye sordu. Aikanaro ise “ O kitabı sakın açma!” diye bağırdı. Ancak hırsız onu dinlemedi ve kitabı tam açmak üzereyken yandaki masanın üzerinde duran gaz lambası bir anda patladı. Hırsızlar ve Aikanaro korkmuşlardı. Elinde kitap olan hırsız kitabı koltuğun üzerine bıraktı ve gaz lambasını incelemeye koyuldu. Kulübenin içersi zifiri karanlık olmuştu, göz gözü göremiyordu. Aikanaro karanlıkta ellerini bir anda boşlukta dururmuşçasına bir hisse kapıldı ve o anda ellerinin bağlı olduğu ipler çözülüp yere düştü. Aikanaro hemen sandalyeden katlı ve kapının kenarında duran meşe ağacından yapılmış kalın odun parçası ile önce ormanda karşılaştığı hırsıza daha sonra ise lamba ile ilgilenen hırsıza birer kere vurdu. Vurmanın etkisi ile ikisi de yere yığıldı. Hırsızlar yere yığıldıktan hemen sonra aniden gaz lambası tekrar yanmaya başladı. Aikanaro iyice ürpermeye başladı. Olayların şaşkınlığı ile kulübenin içerisinde donup kalmıştı. Ancak oradan hemen uzaklaşması gerektiği aklına geldi ve koltuğun üzerinde duran çantasını ve kitabı aldı. Kitabı çantasının içerisine güzelce yerleştirdi, çantasını omzuna takıp kulübenin kapısını açtı ve koşar adımlar ile kulübeden uzaklaşmaya başladı.

V. Bölüm


Artık şehre varmasına çok az kalmıştı ve hava aydınlanmak üzereydi. Atlattığı tehlikeler ve başından geçen ilginç olaylar karışık olan aklını iyice karıştırmıştı. Düşüncelerin içerisine dalıp gidiyordu yolda ilerlerken. Birkaç gün konaklamak için Trinsic şehrine varmıştı artık. Şehirde tutabileceği kiralık bir oda aramaya başladı Sokaklarda ilerlerken karşıdan yavaş yavaş gelen yaşlı bir adam gördü ve aklından, “yaşlı adama nereden kiralık oda bulabileceğimi sorabilirim sanırım.” Diye geçirdi ve yaşlı adam yanından geçerken, “Affedersiniz bir şey sorabilir miyim?” dedi yaşlı adama. Yaşlı adam önce Aikanaro’yu baştan aşağı gözleri ile süzdükten sonra, “tabiî ki genç adam.” Dedi Aikanaro’ya. Aikanaro, “Buralarda birkaç gün konaklayabileceğim kiralık bir oda arıyorum. Nereden bulabilirim acaba?” dedi yaşlı adama. Yaşlı adam, “benim kiralık bir odam var sana kiralayabilirim birkaç gün için.” Dedi. Aikanaro bir anlık sevinç ile suratında oluşan tebessümüyle yaşlı adama “elbette çok sevinirim.” Dedi. Yaşlı adam, “Beni takip et.” Diyerek ilerlemeye başladı. Aikanaro’da yaşlı adamı takip etmeye başladı yürümekten yorgun ve bitkin halde. Biraz ilerledikten sonra denizin kıyısında, limanın hemen yanındaki tahtadan yapılmış eski bir evin yanına giderek, cebinden çıkarttığı anahtarı ile tahta kapıyı açtı ve içeriye girerek Aikanaro’ya “içeriye gel.” Dedi. Aikanaro içeriye girdi. Yaşlı adam, “kaç günlüğüne kiralamak istiyorsun burayı.” Dedi Aikanar’ya. Aikanaro biraz düşündükten sonra, “iki gün kalıcağım, iki günlüğüne kiralamak istiyorum.” Dedi. Yaşlı adam elindeki anahtarları Aikanaro’ya uzatarak, “Tamam al anahtarı, iki gün istediğin gibi kalabilirsin. İki gün sonunda gelip senden alırım anahtarları.”  Dedi. Aikanaro, “İki günün ücretini vermedim ama?” dedi yaşlı adama. Yaşlı adam, “ücrete gerek yok, nasıl olsa boş duruyor bir işe yarasın değil mi.” Dedi Aikanaro’ya. Aikanaro’nun suratında bir tebessüm oluştu ve yaşlı adama, “teşekkürler.” Dedi. Yaşlı adam, “sana iyi günler genç adam.” Diyerek arkasını döndü, kapıya ilerleyerek açtı ve dışarıya çıkıp yürümeye başladı. Aikanaro üzerindeki yorgunluk ile hemen yatağın üzerine yattı ve o hali ile uyuyakaldı.
Gayet güzel. Tamamını okuyamadım ama sürükleyici bir hikaye :) Umarım yarın tamamını okurum.
Bende yarını bekliyorum, yazılım vardı kaç saattir çalışıyorum gözlerim ağrıdı ve uykum geldi ama gökberk döktürmüştür yine. Klavyenemi sağlık yoksa kaleminemi sağlık karar veremedim ama böyle hikayeler paylaştığın için teşekkürler...
Güzel hikaye :)

Üye Ol veya Giriş Yap

Bu forum başlığına mesaj atmak istiyorsanız hemen üye olun veya giriş yapın.